30 Ocak 2012 Pazartesi

Anne Olduumm!!

Evet uzun bir aradan sonra tekrar yazıyorum. Umarım bu yazının sonunda beni mazur görürsünüz..

Ben yaklaşık 20 seneden beri bir kedi istiyordum ailemden. Ama küçükken alerjim vardı alınmadı bana kedi. (Aslında büyüyüncede devam etti ama piskolojik olarak kendimi nası sartladıysam daha alerji gibi bi durum sözkonusu değil) Kendimi bildim bileli kedi istedim, asla yılmadım. Önce babamı kendi tarafıma çektim. O daha sıcak bakmaya başladı bu işe yıllar içinde. Ama annemi asla kandırmayı başaramadık. Lakiinn geçen hafta öyle bir şey oldukiii...

Erkek arkadaşımın babası 2 hafta önce bir kedi almış eve. Aklına esmiş adamın van kırması tatlı mı tatlı bir yavrucak getirmiş eve. Fakat geçen günlerin sonunda erkek arkadasımın annesinde alerji çıkınca Pati'ye başka bir yuva bulmak şart olmuş. Oda beni aradı "Sana getiriyim mi?" diye. Annemden gizli babamla konuştum ve onayı aldım. 1 saat sonra ailemizin yeni üyesi kapıdan içeri girince annem söylendi öfledi pöfledi fakat kabul etmek zorunda kaldı. Akşamın o saatinde ve bu soğukta hayvanı dışarı atamazdık zira. Annem evde hayvan sevmemesine rağmen küçük piç anneme bile sevdirdi kendini. Şimdi eğer bir alerji durumu olsa bile annem ona başka bir yuva bulmayı kabul etmemekte. "Senden uzak tutarız ama biz bakarız." cümlesini kurdu bana bu gün.

Aileye kabulu bu şekilde gerçekleşti. Burası işin ilginç olmayan kısmı. İşin ilginç olan yani ise, benim resmen kendimi onun annesi gibi hissediyor oluşum. Cumartesi günü nedenini anlamadığımız bir şekilde paralize oldu kendisi. Hemen veterinere götürdük. Minicik bedenine 2 serum verildi. Daha üç gündür benle olmasına rağmen o veterinerde onun o halini görünce ne kadar ağladığımı ve korktuğumu anlatamam. Şimdi iyi hemen toparladı kendini ve hoplayıp zıplıyor. Biraz agresif herkesi tırmıklıyor ve ısırıyor. Çok yaramaz. Ama aramızda değişik bi bağ oluştu resmen bu 5 günde. Ben eve gelince sakinleşiyormuş. Öyle diyorlar annemle babam. Önce oyunlar oynuyoruz sonra yoruluyor tabi. Alıyorum koynuma saatlerce uyuyor koynumda. Ben hareket etmeye bile kıyamıorum belki rahatsız olur diye. Uyurken bazen rüya görüp uyanıyor bana bakıyor hemen. Hemen okşamaya başlıyorum ve yeniden uykuya dalıyor. Böyle bir duygu yok. Hayvan sevgisinin bu kadar kuvvetli olabilceğine inanmazdım gerçekten. Gerçekten çocuk doğurunca neler hissedicem, tahmin bile edemiyorum.
Eskiden odamdan çıkmayan ben artık odamda 2 dakika ondan uzak duramıyorum. Sigara bile içmiyorum eve girince. Bilgisayarı bile açmıyorum çoğu gün. Hep onlayım. Devamlı annemle babama bir şeyler tembih ediyorum. "Dikkatli olun, daha çok küçük" vs vs vs.

Şimdi ben tekrardan onun yanına dönüyorum ama once bir kaç fotografını koyuyorum buraya.
İşte benim Oğlum Pati;





22 Ocak 2012 Pazar

Sitem

Sitemim var blog camiasından yazdıklarımı en az 1 kere okumuş olan, ya da hakkaten yazdıklarımı her gün takip eden insanlara. (Eskiden) Çok anlamsız aslında. Ama zaten benim anlaşılmak gibi bir derdim yok.
Şimdi şöyleki önceleri bir blogum vardı benim bilenler bilir ya da artık kimse bilmez, blogspot yasağı geldiği zamanlarda ben çıldırıp bir domain name almıştım. Beni orda takip etmeye devam insanların azlığından şuanda bahsetmeyeceğim. Ya da belki bahsedebilirim. Şimdilik bilmiyorum. Ama değişen hayatımla her iki blogta da yazdıklarıma yabancılaştım. Yazmaktan vazgeçtim önce, fakat aklıma gelen hikayeler cümleler ruhuma ağır gelmeye, beni uykularımdan uyandırmaya başlayınca yeni, temiz, yeni hayatımla uyum sağlayacak bir blogum olsun istedim ve burayı açtım.
Şimdi sitemim başlamakta, nerdeyse 3-4 seneden beri okuduğum, twitterdan takip ettiğim, onları tanımıyor olsam bile belli bir samimiyetim olduğuna inandığım insanların 1 tıkla yeni blogumu ziyaret etmemiş oluşları...biraz sitemkar yaptı beni açıkcası. Elbet benim yazmaya ara vermiş olmamın da bunda etkisi vardır. ama tam bir trip havasındayım şu anda. Sevgilime de trip atamıyorum. Aramız iyi çünkü.
Adres değişikliklerinin bu kadar kayba yol açacağını düşünmezdim. Sonuçta yaşadığınız evi değiştirdiğinizde arkadaşlarınızı da değiştirmiyorsunuz gerçek hayatta. Tamam burası gerçek bi yer değil. Ama paylaşılanlar az biraz da olsa hiç gerçek değil miydi yani?
Benim için butun her şey gerçekti orası ayrı..
Bunları yazmama rağmen yine de sitem duygumu içimden atamadım, öyle ki, yazmaya alıştırdığım, blog dünyasıyla tanıştırdığım, hatta ve hatta takip ettiğim güzel blogları tek tek göstermiş olduğum nini'ye bile kızıyorum. Ama kızmam bişi değiştirmeyecek çünkü muhtemelen okumuyor burayı. 
Olsun, yazdıklarımla artık ilgilenmeyen blog arkadaşlarımın yazdıklarını ben hala okumaya devam ediyorum.
Sessiz sakin köşemdeyim. 

Bu yazımda kimse, benim kime neye sitem ettiğimi anlayamayacak, zaten okuyan belkiiiii 3-5 kişide üstüne alınmayacak. Olsun ben herkes için hep en iyisini diliyorum yinede.
Neyse artık uyumam lazım. 05:50de kalkacağım yarın.
C yaa..

18 Ocak 2012 Çarşamba

Yapma

Sorguluyorsun beni, sorgulama. Düşünme çok fazla. Hem biraz yargı da var gözlerinde. Yargılama. Beni kalıplara sokmaya çalışma, girmem. Giremem. Ben herkesi olduğu gibi kabul ettim. Kimseyi denemedim, kimseyi sınamadım. Kimseyi aklımdaki şekle sokmaya çalışmadım.
Somut değil bu satırlar, hatta bazen soyut bile olamıyorlar. Gerçeklik algın takılmasın bunlara. Aklımdan geçenleri hiç bir zaman tam olarak bilemeyeceksin. Hiç bir zaman tam olarak çözemeyeceksin beni. Ben tamda o asla çözülemeyenlerdenim. Benim farklılığım, senin talihlisizliğin. Farklılığım, yaşadığımı hatırlatıyor bana ama üzülme ben seni kendim olarak sevdim. Sadece kendimle geldim. Senden değişmeni istemedim.Olduğun gibi sevdim
Bir ben bu yazdığım ve sonra başka bir ben. Onun içinde bir başkası. Ve sonra hiçliğim.
Hiçliğimi de yazabiliyorum ben. Arada sırada yokolma duygusunu hissetmeye çalıştığımı biliyor musun sen?
Bilmiyorsun. Peki ya o aklıma gelen başı sonu belli olmayan hikayelerin altında ne kadar ezildiğimi? Hayır onları da bilmiyorsun.
Merak etme önemli değil benim için. Hiç bir zaman kafamın içinde kendi yarattığım benlikler dışında biri olsun istemedim zaten. İyiyim ben böyle. 
Neden her satırda bir gerçeklik arayışı? Söyler misin bana? Bazen gerçekliğimin yansıması bile değiller. "Yaz" diyorsun, "Yaz ama kendine yaz" Kendime bile fazla geldiğimi bilmiyor musun? Hem o kadar yorulmuşki ellerim kalem tutmuyorlar artık. Biten sayfaları çevirmekten yorulmuş parmaklarım. Ondan klavyenin bu sahte samimiyetine karşı sergilediğim dürüstlük.
Ondan olamaz mı bu paylaşma isteği? Paylaştıkça azalma..olamaz mı?
Hiç bir şey katmasına gerek yok bana bu satırların. Bundan para kazanmama gerek yok, yazar olmama gerek yok.
Sen "Anlamıorum" diyip çıkıyorsun ya işin içinden, hayatta her şey anlamaya dahil değilse mesela?




17 Ocak 2012 Salı

İş hayatı-Öğrencilik

Çalışmaya başlayalı 4 ay falan oldu sanırım. Hayatımda değişen bir çok şey var. Bir çok kaçırdığım şey var. Takip edemediğim şeyleri hep sonradan yarım yamalak yakalamak zorunda kalıyorum. Peki şikayetçi miyim? 
Pek değil açıkcası.
Şimdi neler değişti? Ne değişmedi ki aslında? (Yazar kişisi burda zaman kazanmaya çalışıyor..)
Öncelikli olarak daha ilk haftadan grip oluşum yüzüme çarpan kocaman bir tokat gibiydi. O hastalık 3 hafta falan sürdü çeşitli ağrılar ve sancılarla beraber. Öğrenciyken hasta olmak bir lüksmüş meğerse. Farkında değilmişiz. Kıymetini bilememişiz. Birde ilk haftaların etkisiyle, hasta olduğumu belli etmemek adına, bana en acı veren topuklu ayakkabılarım, yüzümde bi ton makyajla işe gitmeyi kendime misyon edindim. Hani çerçevem güzel olursa belki anlamazlar diyerekten. Çünkü "ilk haftadan hasta oldu" dedirtmem ben kendime. Ha bu arada saçlarımın her daim fönlü olduğunu da atlamayayım. Neyseki yavaş yavaş normale döndüm.
Uykumu düzene sokmak ise hala devam etmekte olan bir süreç sanırım. Hala tam olmadı. Ama artık az uykuyla ayakta kalmaya alıştı bünyem. Mesela gecen haftasonu, köpek gibi içtiğim bir gece üstüne sabah 8de uyandım uykumu almış olarak.(Haftaiçi 05:50 bu kız ayakta) Sonra utandımda uyumak için kendimi zorladım. 12 falan gibi kalktım sanırım. Garipsedim. Mesaim 17:00da bitmesine ve aslında bana oldukça zaman kalmasına rağmen, yaklaşık 2 saat trafikte geçtiğinden dolayı uzun bir süre boyunca akşam yemeğinden sonra (20:30-21:00) gibi uyuyarak kendimi düzene sokmaya çalıştım. Gerçi pek çalışmadım zaten bayılıyordum. 7 sene boyunca daha hala uyumamış olduğum saatte kalkıyor olmanın tarifi yok. 
Çalıştığınız zaman her şeyi ayrı ayrı dakikasına dakikasına programlamanız gerekmekte. Mesela eğer banyo yapacaksam o akşam yalan oldu bile. Zor çünkü. Tekrardan ilkokul zamanlarıma döndüm. Banyo akşamları sokakta oynamak yok, banyo akşamları arkadaşlarla buluşmak yok. Haftaiçi kendinize pek zaman ayıramıyorsunuz açıkcası. Haftasonları da haftaiçi halledemediğiniz işlerinizle, zaman ayıramadığınız arkadaş/sevgilinizle ilgilenmekten size pek bir zaman kalmıyor. Ama olsun.
Öğrenciyken kendini sosyal bi insan sanan ben, aslında o kadar sosyal bir insan olmadığımı farkettim. Artık kalmadı ama baya baya konuşmaya bile çekindiğim dönemler oldu iş yerinde. Biri bana bişi dediğinde kafamı önüme falan eğmişliğim vardır. Evet yaptım.
Çeşit çeşit insan var derdim eskiden. Hakkını tam olarak veremiyormuşum. Şimdilerde hakkaten hissederek söylüyorum bunu. Allahtan çalışma ortamı ve takım arkadaşları konusunda şanslıyım. Ama yine de çeşit çeşit insan var. Sizin masumca kurduğunuz bir cümleden ne kadar değişik anlamlar çıkabildiğine, kötü bir amaç olmasa bile nasıl yaftalandığınıza inanamazsınız. 
Öğrenciyken, okula lanet ettiğim  her an, çevremde çalışan herkes, "İş hayatına girince görücez biz seni, sen mutsuz olmaya çalışıyorsun. Öğrencilik candır." gibisinden insanlardan nefret etmemi sağlayacak cümlelerle karşılık verirlerdi bana. Açıkca söylüorum ki, bunların hepsi benim için halen yalan dolan. Biri karşıma geçip bana yine bunları söylese, çalışıyor olmanın verdiği özgüvenle saygı ve sevgi çerçevesini duvara fırlatarak ağzının payını veririm.
Dün işten eve dönmeye çalışmam tam bir kabustu mesela. O gazetelerde çıkan haberlerin hepsini ben bire bir canlı olarak yaşadım. Ama yine de öğrenci olup bu havada okula gitme deseler... istemezdim.
İkisininde zorlukları var kabul ediyorum. Ve saygı duyulcak insan her türlü zorlukla başa çıkabilcek güçte olmalı bana göre. Ama hiç bir şartta öğrenciliği, iş hayatına tercih etmezdim. Bir kere çalışıyorsun, iş yapıyorsun, işe yarıyorsun ve karşılığını alıyorsun. Belki istediğin kadar değil ama insanoğlu açtır, hiç doymaz, hep daha çok ister zaten. Böyle de bi gerçek var. Bırakın söylenmeyi o yüzden.
Benim çalışma hayatım ve öğrencilik hayatımla ilgili olarak yaşadığım en büyük değişim sanırım geceleri ağlamadan uyuyor olmam ve sabahları küfretmeyerek kalkıyor olmam. Tamam çok sevgi çiçeği olmuyorum sabahları. Ama en azından ana bacı saydırmıyorum hayata.
Kafamı toplayıp daha etkileyici yazamadım bu yazıyı, size tam hissiyatı veremedim biliyorum ama yazının ana fikri;
İş hayatını asla öğrenciliğe değişmeyecek olmam.
Umarım çalışan herkes benim kadar mutlu ve tatminkardır hayatında.
Olmayanlara ise tavsiyem, yarından tezi yok, kendileri için, mutlulukları için ve hayattan keyif almak için bir şeyler yapmalarıdır. Hayatınızdan memnun değilseniz, onu, sizin için sizden başka kimse değiştirmeyecek çünkü.
Ok kiss by!








16 Ocak 2012 Pazartesi

Optimist

Şirkette işsiz kaldığım nadir zamanların birini yaşamaktayken aklıma takılanları yazabileceğimi fark ettim. Sabah sabah kalktım tivit okuyup ayılayım modundayken, sevgili Twitter ahalisinin birbirine yapmış olduğu, defalarca tekrarlanan aynı şekilde yazılmış iyi dilekleri ve Gunaydınları okurken içim bayıldı. 
Bu kadarı.... samimiyetsiz sadece.

Hayatta hiç bir şey kalıcı olmadığına göre, bir insan devamlı mutlu, iyi niyetli, sempatik olamaz. Olmaya çalışıyorsa işte orda bi sıkıntı var. Gerçek değil o kadar Pollyanna olmak, gerçek değil o kadar optimist olmak.
Hayat sadece iyilikten ve aydınlıktan oluşmuyor. Karanlıkta bu hayata dahil, kötülükte. Nitekim aslında tanımadığımız insanlara sabahın 7.00'sinde sanki bizim için en değerli varlıklarmış gibi "Hayatınızda geçirdiğiniz en güzel hafta olsun heyüüüüüüüü hooobareeeyyy günaydın" mesajları atmanın gerçekten saçma olduğunu düşünüyorum. Gerçek değil çünkü. Yalan dolan. Sabahın 7sinde tivitterdaki takipçilerini düşünecek kadar mutlu olamaz hiç bir insan. Hele bu soğukta.

Şimdi bana kızacak bir sürü insan, "Ne kötülük var bunda?" diyecekler, ama şuanda yalandan hareketlerin çirkinliğinden bahsetmeyeceğim maalesef. Ya bi bırakın kendinizi, bi salın. Diyin ki; "hay s.cıcam bu saatte kalkmanın içine." Bir devamlı iyi olmayın, arada gerçek duygularınızdan bahsedin. İçinizdeki olumsuzlukları dışarı aktardığınızda aslında daha hoş bir mutluluk yaşayacaksınız.

Bu kadar optimist olmaya çalışmayı 2 sebebe bağlıyorum ben;
1) Sanal alemde bile herkes beni sevsin, benle dost olsun
2) Güzel şeyler duymaya ihtiyacım var, bunu bana birilerinin söylemesi için önce benim onlara söylemem lazım.

Bu iki sebep bana şu anda çok çirkin gelmekte. 

Hayatta her şey iki türlü, bir gün mutluysan o kahkahalar da bitiyor. Diğer gün darlanıyorsan, mutsuzsan, korkma o da geçecek. Hiç bir duygu ölene kadar kalmayacak bizimle. Yeter ki, dürüst olalım o duygularımızla ilgili. Yeterki şu salak "İyi şeyler düşün iyi olsun" oyununu oynamayalım. Bazen insan iyi şeyler düşünemeyecek, dileyemeyecek kadar kötü olabilir. Bu normal bir şey. Pesimist olmazsınız hissettiklerinizle ilgili doğru / dürüst konuşunca. O gün biraz olumsuzsunuz diye kimse nefret etmez sizden.

Bilin istedim bunları. Yoksa ben bu gün mutluyum aslında. Ama yarın uyandığımda hepinize küfredebilirim. İnsanım çünkü ben. Kendimi olumlu olmaya kitlemiş bir robot değilim. İyi yanlarımı kabul ettiğim gibi kötü yanlarımı da kabul ediyorum.
İyi günlere hürmetle şükrettiğim gibi kötü günlere de şükrediyorum küfrederek. 
Çünkü en önemlisi iyi / kötü nefes alıyorum. Yaşıyorum. Yaşarken kendimi olduğu gibi kabul ediyorum. Çünkü ben kendimi olduğum gibi kabul etmezsem, kimse etmez.
Bırakın bu yalandan iyiliği şimdi.

Hadi bakalım..


14 Ocak 2012 Cumartesi

Gece oldu

Gece oldu evet. Normal insanlar için. Ben işten çıktığımda aydınlıktı hava. İçimde gecenin karası vardı. Yolculuğum bitmesin istedim. Sanki düşüncelerim bitecekmiş gibiydi yolun sonunda.
Dikkatimi dağıtırken ışık dolar gibiydi. Yalnız kalınca yine hallenmeler. İçten dışa doğru akan sıkıntı.
Yolumu buldum merak etme. Hakkıyla değil ama. Yine hileyle. Bu yolda her şey mübah. Olmalı en azından.
Sonra gelen mutluluk ve rahatlama. Sen bu kadar değişken olmak nedir bilir misin? Bir saniye önce ağlarken bir saniye sonra içinden kahkahalar yükselmesini.
Ben bilirim.
Ve yorulurum bazen. Değişkenliğimden. Bu kararlı gel-gitlerimden.
Çoğu kez yine sorunlarımı zaman çözüyor. Zamanla ufalıyor her şey. Sanki bir elinde eski çağlardan kalma bir kılıç, parçalıyor göz yaşlarının sebebini. Çok mistik oluyorum o zamanlarda.
Neydi, ne oldu? Sona mı yaklaştım yoksa? Başardım mı? Kendime göre asla başarılı olmayacağım. Hırslarım kendimi tüketmeye programlamış beni. Evet programlamış. Bir kelimeden bu kadar mı nefret edebilir bir insan? Ziyani yok, az sonra unuturum nefretimi.
Geceydi gündüzdü. Ne farkeder? Ben kendi saatime göre yaşıyorum. İçimde geceyse, imkanı yok o gözler açık kalmıyor. Ben bu gün öğle aramı uykuya verdim mesela. Ne rahattı o uyku. Açlığım bile sustu, düşüncelerimi susturmayı başarınca.
Hava karanlık, içimdeyse bir çoşku. Evet bu sefer gerçekten çok yaklaştım. Asla geçemeyeceğini düşündüğün bir boşluğa fake atmak gibi bir şey bu.
Neyse şimdilik bu kadar.
Hem gece oldu artık. Normal insanlar için.
Ben şimdilik bu saatte hala uyumamış olarak çok isyankarım. 5buçuk saat sonra kalkacağım. İçimdeki gün, ne başlamış ne de bitmiş olacak.
Bilir misin sen o duyguyu?

13 Ocak 2012 Cuma

Gerçeksiz

Aşık olurdum ben sana
Tanımadan.
Hayatına dalardım
Neler yaşadığını bilmeden
Düşünmeden.
Dizelerinde can bulurdum
Sesin benim için titrerdi belki de.
Cebimdeki 3 kuruşla en zengin
Hem belki birazda anarşist.
Şizofren.
Öyle ki,
Sen kahkaha atarken,
Ben gözyaşlarını silerdim.
Birini kendime saklardım.
Ama sen bana aşık olsan,
Yazamazdın beni.
Söyleyemezdin şarkımı.
Kimseler duymasın, bilmesin.
Ölürdün belki benim için.
Ve ben içerdim.
Hiç maskelenmemek nedir bilir misin sen?
Olduğun gibi sevilmek?
Çıplak.
Deli.
Öyle severdim seni
Sen yanağımı okşarken
Sırtımı dönerdim sana
Nefret ederdin benden
Belki de saçlarımı  koklardın.
Ve en çok bu yüzden severdin beni.

Eğer seni tanısaydım, böyle olurdu hikayemiz.
Ama bazı hayatlar birleşmez.
Zaten bu cümleler de çok duygusuz, gerçeksiz.

Nasıl Baslasam?

Gözlerine baktım senin
Çok değil sadece onlardı
Seni ele veren.

Camlar buğuluydu,
Yağmurun arkasından baktım sana
Sesini duyamadım.
Hatta sen beni görmedin bile

Sen güldün ya
Ben kahkahanı hayal ettim
Ama gözlerin
Gözlerindeki hüznü
Bir ben yakaladım.
 
Soguk oldu buralar
Nefesim dumanlı
Yok sarhoş olmadım hiç
Beni vuran senin hüznün

Sen beni alkol sandın da
Bir ben dolduramadım bardağını
Elin bir bana uzanmadı
Olsun, sen aslında hiç varolmadın da zaten