15 Temmuz 2013 Pazartesi

Oldum mu şimdi?



Büyüdüm mü ben şimdi? Gerçekleşti mi sahiden yaşananlar?
Oldum mu ben babamın gurur duyacağı o kız çocuğu?
Hani hiç sarhoş olmayan, hiç yıkılmayan.
Oldum mu?
Beni ilk sorgulamaya başlayan erkek babamdı aslında.
"Bizim kız neden normal değil?" deyişi vardır  anneme.
Sonrakiler sadece onu taklit ettiler.

Normal, anormal ve bir de diğer sıfatlar.
Sıfatlara karşıyım ben, etiketlere de bir o kadar.
Kalpten olmayınca o sıfat, yerini almıyor. Sen olmuyor. Evet sen olmuyor. Hem herkes kendine.

Geçenlerde 2002'de yazdığım yazıları buldum. İnsanlar, ilişkiler ve hatta hayat hakkında söylediğim şeylerin 11 sene öncesinden farkı yok. E peki ben şimdi boşuna mı yaşadım o 11 seneyi. Boşuna mı tanıştım o insanlarla? Boşuna mıydı herşey? 
Neden değişmemiş o cümleler mesela? Sanırım bundan tam 11 sene önce önce yaralandım ve bulduğum hiç birşey de bunu değiştiremedi. Belki de ondandır bu normal olmayışım aile bireylerine bile?

Bir insan mesela hem bu kadar güçlü hem de bir o kadar zayıf nasıl olur? Ben yapabiliyorum işte.
Oysaki insan ya güçlüdür, ya da zayıf. Ve zayıflar ezilmeye mahkumdur demiş Darvin.
Nietzsche de "Zayıflar güçlülere hizmet etmek için varlardır." diye devam etmiş.

Ne o olabildim, ne de diğeri. Tam ortada kilitlendim kaldım. Ne bir adım ileri ne bir adım geri.
Yoruldum sonra karar vermeye çalışmaktan bile vazgeçtim zaten.  Kimse yokken etrafta iyi güzel hoş. Kadınım, güçlüyüm, mutluyum, ama biri bir var bi yokken... O iş öle olmaz.
"Siyah ve beyaz değil hayat, griler de var" demişti.
Ben bunu 16 yaşından beri duyuyorum. Ne ilk ve belki de son kez değil.
Grilerde iyi değilim ben. 
Kendim olarak.
Yoksa maskelerimle lalalaaa'sına bile korum.
Ama öyle de gerçekliği yok. Sadece bir amaç bir hedef var. Sahip olma hissiyatı. Olunca...Sonrasi yok. Challenge completed çünkü.

Şimdi bunları kim bilir ne kafalarla ne düşüncelerle yazıyorum mesela?
Uyuyup uyanamamakta var oysaki bu işin ucunda.
Yazıp yazıp silmekte var.
Şuanda kafasında bir düşünce bile olmadığın birini düşünüp kederlenmekte var.

Var da var.
Possibilities are the bitches!



21 Mayıs 2013 Salı

My Devils

I never invited my devils to the party. They just came with me and because of them I loved you at your worst.

Ne kolaydı eskiden hayal kurmak.
Yıldızlara bakardın ve dilerdin sadece.
Gerçekleşmezse unuturdun zaten.
Şimdiyse istemekten bile korkuyorum. Hem neyi istesem parmaklarımın arasından kayıp gidişine şahit olmak zorunda kalıyorum.
Aslında derdim tasam da yok benim.
İfade ediş biçiminden bütün bunlar.
Herşey biçimsel.

Bazı cümleler türkçeleştirince olmuyor mesela. Bazı türkçe kelimeler yanyana gelince ise dayanılmaz oluyor. Bazense kelimelerime harf koyamamak istiyorum.
Kendime tatil vermeye değilde, kendimden tatil vermeye ihtiyacım var.
İnsanın en çok kaçamayacağı kişi yine kendisi oysaki.
Kaçabilseydim iyiydim.
Sadece biraz sessizlik. Tek istediğim bu aslında benim. Kendi iç sesimin bana azıcık izin vermesi. Düşmesi yakamdan. Az. Biraz. Çok az.
İçimdeki normal ( ! ) olmayan düşüncelerin normal olmayan sanrılarıyla başa çıkmak giderek zorlaşıyor benim için bu aralar.
Yapmak istediklerim, yapmak zorunda olduklarım, yapmaktan kaçtıklarım, istediklerim, elde edemediklerim, planlarım, sorumluluklarım hepsi farklı farklı yerlerden doluyorlar aklıma.
Bir de sabır gerektiren bir zaman kavramı var bunlara ek olarak.

Neye göre zaman, kime göre zaman demezler mi peki adama?
Derler.
İşte ben kendi kendime konuşmaktan onu bile diyemiyorum.
Kendi kendime söylediklerimi buraya bile yazamıyorum. Ek olarak.

Karanlık, umutsuz ve bir o kadar saf düşüncelerim var benim. Ve hepsi birer şeytancık aslında.
Ve ben onlar yüzünden asla normal olanla yetinemiyorum. Hep değişik olacak, hep yakalayacak beni uçlar, en olmayacaklar.

Kadın olmak zordu, İkizler olmakta zordu.
Ama en zoru şu düşüncelerimi susturamamak, şeytanlarımı huzura erdirememekti.

15 Mayıs 2013 Çarşamba

"Sensin" artık "Benden" önce.

Bir şişenin dibi kadardı ömrümüz.
Keyifli başlayan.
İlk yudumumdaki rahatlama hissiydi kokun.
Gittikçe acılaşan.
Dibe ulaştıkça acılaşan.

Belki bir kaç nefes dumandık senle.
Gittikçe ağırlaşan.
"Seni seviyorum" larla derinleşen.
Aslında ne kadar kolaydı söylemek.
Ve bir o kadar zor tamamen bırakmak kendini.
Her "Seni Seviyorum" beraberinde soru işaretlerini getirir.
En değerli soru işaretlerim sendin.
Bilmiyor muydun bunu hayatım?

Ben sessizdim, ben hep sessiz.
Oysaki bunları konuşmamıza gerek yoktu başka isimler gölge olurken.
Ve biliyor musun.. ben başkasının gölgesinde rahat edemem.
Ve yine de sustum ben hep.
Hep dinledim.
Üstelik sadece senin sesini dinledim.
Diğer herşeye kulaklarımı tıkayıp.
Bütün gölgelere inat.
O gölgelerde ışıklanır bir gün elbet.
Işığın olur muydum peki?
Işığım olur muydun?

Neydi bahanen neydi?
Benden önemli olan nedenlerin nelerdi?
Bir tek kendi mutluluğunu mu harcıyorsun?
Gel hayatım yanıma, göstereceğim sana neler harcadığını.
Öpeceğim sadece.
Ve yine susacağım.

Çeşitli anılar biriktiriyorum kendime.
Tarih atıyorum üstlerine.
Sen bilmezsin. Tahmin etmezsin.
Helal olsun.
Helalin hoş olsun.

Zamanı gelince yaşanacak herşey.
Peki ya yaşayamadıklarımız?
Ya da yaşayamacaklarımız.

Sen hiç beni kaybettin mi daha önce?
Hiç gördün mü gülümsememin solduğunu?
Sen kalbimi gördün mü benim?
Anladın mı aklımdan neler geçtiğini?

Ben sana açmadım ki kendimi.
Sırf sen rahatsız olma diye.
Sırf sen mutsuz olma diye.
Hep ışıldadım.
Hep ışıldayacağım.

Ve tam tam uyandğımda -saatler sonrası- o anda pişman olacağım bu yazdıklarıma.
Belki okursun diye.
Belki okur belki kötü hissedersin diye.
Çünkü hep "Sensin" artık "Benden" önce.

8 Mayıs 2013 Çarşamba

Ömrümüz Yalnızlık


Neden Neden Neden daha fazla olayım ki?
Varlığım görüntüm kadar.
Varlığım kapladığım hacim kadar.
Gülüşlerim duyulabilen mesafeler kadar.
Dokunuşlarım uzanabildiğim, bakışlarım görülebildiği kadar.
Hem neden daha fazlası olsunki?
Bahaneler, yükler, yaralar, hepsi birer neden.
Geçmişinden nefret eden bir insan kadar yoktur geçmişine bağlı olan.
Geçmişe ait pişmanlıktır en büyük sadakat ve en büyük korku.
Geçmiş sen istemezsen bırakmaz zaten seni.
Neden neden neden bıraksın ki zaten?
Mesafeler 3 boyutlu.
Ruhlar hacimsiz, ruhlar kalpsiz.
Şimdilerde yok o iki kişilik mutluluklar.
Şimdilerde yok artık o sevimli aşklar.
Hem şimdilerde ölmüş artık o aşk kokusu.
Sindirilmiş, bastırılmış, görülemez, dokunulamaz olmuş.
Kurallar çok değişmiş, ben hala o kurallara ayak uyduramaz olmuşum.
Ben miydim bütün bunların sorumlusu?
40 tilki çoktan, 40 tavşana dönüşmüş ve ben düşünemez olmuşum.
Neden neden neden her şey bu kadar zor olmak durumunda?
Hiç mi kolaylaşmayacak, hiç mi?
Zor olan neydi?
Kimdi mesela yanımdaki?
Hiç olmuş muydu?
Bir çeşit şizofrenik sancıydı bütün bunların hepsi.
Oldukça uzun bir zaman sonra güneş doğacak.
Ve ben saatlerin bu kadar çabuk geçmiş olduğuna şaşıracağım.
Fakat şimdilik önümüz karanlık.
Şimdilik ömrümüz yalnızlık.





23 Nisan 2013 Salı

Ruhum hatalı

Ruhum hatalı.
Gülüşlerim hep aynı.
Kimler geldi kimler geçti?
Kimler zamanından çok sonra af diledi.
Ama hiç biri de kalmak istemedi.
Bir kaç dakikalığına bile yürümek istemedi kimse yanımda.
Oysaki ışıl ışıl simliydi yollar.
Ertelenen zaman değildi, zamandı hep erteleyen.
Neydi hata neydi bu seferki yük?
Cevaplarını biliyorumdum, fakat unutmak istedim.
Unutmak isteyen sadece bendim.
Tek başıma unutamadım.
Salamadım bu düşünceleri.
Temizlenemedim.
Düştüm ve kalkamadım.
Çok düştüm.
Çok kanadım.
Bir kaç çizikle kurtuldum sandım da yanıldım.
Ağlayamadım artık daha fazla.
Gözyaşlarıma ulaşamadım.
Düşüncelerimi susturamadım.
Hep güldüm, çok güldüm.
Ve daha çok güleceğim.
Bir tek yalnız kalınca duracağım.
Islak saçlarımı kurutmayıp, taramayacağım.
Ayaklarım üşüyecek belki ama ben çorap giymeyeceğim.
Kendime sarılan bir tek ben olacağım.
Işık bulamayacağım ben yollarımda.
Zaten adım da atmayacağım ışıksız yollara.
Sadece duracağım başında.
Sessiz sessiz.
Kimsenin mutluluk kaynağı olamayacağım.
Kimseye unutturamayacağım geçmişini.
Geçmişiyle başedemeyeceğim.
Benden büyük.
Ruhum hatalı ya, yaşadıklarım da hep hatalı olacak belki de.
Sonra isyan edeceğim.
İsyanlarım hep kendime.
Ademogluna kızmaktan çoktan vazgeçtim.
Çok sınandım, hep sınandım.
Sınavlar biter sandım.
Bitecekti sanki bir yerlerde.
Bir andı yakalanan ve sonra kaybolan.
Ben de sönüp kaybolacağım o an gibi.
İsmim, cismim, kokum, gülüşüm.
Hepsi birer birer kaybolacak.
Ruhum hatalı.
Ve ben hep daha aşağı
 

22 Nisan 2013 Pazartesi

Bulamadım

Diledim çok diledim.
Dileklerimi duyan olmadı.
Tekil olmayayım dedim.
Tekil kaldım.
Neydi çizilmiş yol, neydi yazılan?
Merak ettim.
Cevapları bulamadım.
Kimse yanıt olmadı.
Fallardan medet umdum da yoruldum.
Yorgunluğum gözlerimden okundu.
Yorgunluğuma şahit oldular da, benle beraber dinlenmediler.
Kimdi onlar?
Nasıl gördüler beni?
Nasıl yorumladılar ruhumu?
Mutlu düşüncelerimin depresyonuna katlandılar.
Bu gün bir arkadaşımı daha kendi zehrimle kirlettim.
Umutsuzluğum yoruyor herkesi. 
Umutsuzluğum tüketiyor nefeslerdeki oksijeni.
Umuttan yana inancım yokken zaman gülümsemekle geçiyor.
Zaman geçiyor ve liste kabarıyor.
Listeye yeni isimler ekleniyor da eksilen ben oluyorum.
Tamamlamıyorlar.
Doğru insan doğru zamanda gelmiyor artık hiç.
Bir yalnızlıklar kalıyor yanımda.
Ve ben o yalnızlıklarla yalnız kalmaya dayanamıyorum.
Neydi çizilmiş yol, neydi yazılan?
İsmi neydi, cismi neydi?
Buydu bütün boşlukları tamamlayacak olan cevap.
Bana görünmedi, ben bulamadım.

19 Nisan 2013 Cuma

Kadın

Yine sevilmedin kadin.
Daha sevilmedin.
İstedigin gibi daha sevemedin de ustelik.
Bu gece de merak edilmedin kadin.
Belki de kadin oldugun icindir.
Kadin olup kucuk bi kiz gibi sevilmek istedigin icindir.
Sus yine cok konustun.
Konusma kadin.
Sen sus ki, canin acimasin bi daha.
Aman sen sus.
Aman sen sevme.
Karsiligi yok ve olmayacak o duygularin.
Kapini tirmaliyor simdi o kedi.
Az biraz mirildaniyor.
Senin icin bunu yapacak tek varlik iste o kedi.
Bunu unutma kadin.
Yazma kadin.
Yazarsan yine anlamsizlasacak.
Yazarsan yine kimler kimler neler anlayacak.
Belli mi olur belki malzeme olursun yine dedikodu masalarina.
Umurunda mi kadin?
Uyan sen sabah kadin.
Aynada bir bak kendine.
Tak takistir sonra gulucukleri yuzune.
Sana gulmek cok yakisiyor kadin.
Ama sadece gulmek.
Cok iyi gizleniyorsun.
Aman gizlen kadin.
Kadin demek ayip kaciyor bu ulkede.
Aman kendine sakin ola öle deme kadin.
Sen en iyisi simdi yat uyu.
Kendini sacma hayallerle oyala kadin.
Saat kac olmus bak umurunda mi?
Sevilmekti tek derdin kadin, bi de taninmak.
Hep yanlis tanidilar seni kadin.
Ondandir bu hallerin.
Kendine fazla yuklenme kadin.
Yat uyu simdi sen.
Birazdan yine gun dogacak.
Birazdan o aynalar yine sana bakacak.
Sen kendini aman unutma kadin.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Zaman aktı


Ben durdum ve zaman akmaya devam etti.
Düşündüm düşündüm, düşüncelerimin artık önemsiz olduğu noktaya kadar durmadım.
İşin içinden çıkamadım.
Sorular sorular.
Yine ünlem işaretlerinden soru işaretlerine geçiş yaptım.
Sonra sessiz kaldım.
Ben sessiz kaldım ya, geri kalan herkes konuştu.
Çok konuştu.
Bunaldım.
Sustuğum düşüncelerden yine kendime döndüm.
Kimseyle paylaşmasam dedim.
Sonra özledim.

Ben özledim ve zaman akmaya devam etti.

23 Mart 2013 Cumartesi

Aklımda bir isim var

Yazacagım işte ben. Yazacagım ve sonra inkar edeceğim.
Yazacağım ve hiç kimse anlamayacak.
Anlaşılma ihtiyacım da yok zaten.
2*2=4 zaten.
Hiç bi zaman 5 olmadı.
Ama ben hep olmayan şeyler varmış gibi davrandım.
Zordu hayat. Kendime göre zordu.
En büyük derdim buydu.
Anlaşılmak istendim ya ben, ben kendimi anlatmadan biri tanısın istedim ya işte.
Olmadı.
Artık umudum yok dedim.
Kaybetme dediler.
Umut etmek neydi ki?
Pembe çerçeveli gözlüklerimi çıkardım ben çoktan. Zaten artık tümden yeşile döndüler.
Kimse de görmüyor üstelik. Göstermem ki ben kim olduğumu artık kimselere.
Nasıl göstereyim?
Laçka hayatlar, laçka dostlar, laçka sevgiler. Üstelik en başta ben laçka. Düzene uyum sağla.
Hepsinden bıktım artık.
Özgür olamıyorum, özgürce sevemiyorum.
Çünkü kimse özgürce sevemiyor artık, biliyorum.
Garantisi olmadan atamıyorum kendimi.
Ne kadar saçma. Bırakacaksın kendini. Sonra üzüleceksin ölesiye.
Eskiden böyle miydi?
Değildi.

Ben çok özledim. Ondan bu agresifliğim. Yine karşılıksız. Yine düşünceler. Gücüm yok.
Düşünmeye güc bulamamak. O kadar tükenmişim.
Önemli olan anları yaşıorum ben içimde. Ama sadece ben olarak. O yok. O olmasın. Olsa ne olur.
Tekrar tekrar. Parmaklarımın ucunda hissediyorum her saniye. Kendi kendime.
Gülümseyerek.
Ve hiç bir beklentim yok.
Olmayacakki çünkü ötesi.
Herkes yaralı.
Hem herkes birbirine düşman zaten.

Aklımda tek bir isim var özlediğini söyleyen.
Zaten dilin kemiği de yok.
Çoktan öğrenmiş olmam gerekirdi.
Öğrenemedim.

Aklımda tek bir isim var.
Keşke beni tanımak istese dediğim.
O kadar.


20 Şubat 2013 Çarşamba

Celistim

Tam uyuyacaktım ben.
Uyuma dedi.
Makyajımı temizledim. Lenslerimi çıkardım. Gözlükleri takınca yine berraklaştı her şey. Oh çok şükür.
Tam yazacaktım ben.
Yazma dedi.
Blogumu açtım. Kelimelerle savaşır oldum. Bozuk bilgisayarımda.
Zaten hep böyle çeliştim içimde.
Tam sevecektim ben.
Sevme dedi.
Sevdim.
Sonra hiç sevmemiş gibi davrandım.
Tam sigara yakacaktım ben.
Yakma dedi.
Yaktım. Filtreyi söktüm. Çakmak sonrası.
Planlar yaptım. Kendimle ilgili. Geleceğimle ilgili. Gerçekleştirdiğim hayaller yerine yenilerini koymaya çalıştım.
Listede hep çok madde olsun istedim.
Sonra vazgeçtim. Yeni hayaller bulamadım. Düşünenlere yeni hayal bulmak zor. Çocukluktan kalanlarla idare ettim bu gece.
Evet bu gece yine çeliştim kendimle.
Bu kadar kendine dönükken hayatlar nasıl seveceğiz tekrardan dedim.
Sonra yine kalpcikler büyüttüm içimde. Belki bir gün paylaşırım diye.
Yazı denetimi kızdı bana. Türkçeyle ilişkimiz pek iyi değil bu aralar.
Düzeltmedim yanlışları.
Şarap içecektim. Tek başına içmek eskisi kadar keyifli gelmedi.
İçmedim.
Bu gece neye karar verdiysem, bir sonraki cümlede vazgeçtim.
Yazayım dedim.
"Yazma" ya yenildim.
Neyse ben bu gece çok çeliştim kendimle.

9 Şubat 2013 Cumartesi

MiM'iK

Sevgili Mia Wallace uzun bir aradan sonra beni mim'lemiş.
Ben de onu yüz üstü bırakmayayım dedim.
Soru cevap bir mim bulacaksınız aşağıda.
Neden bilmiyorum, sorular çok hoşuma gitti.

1- Hayatınızda mucize olarak nitelendirebileceğiniz bir olay geldi mi başınıza?

Geldi.

2- Hayatınızda aldığınız en büyük risk neydi?

Bilgisayar mühendisliğine ""Okuurruumm yheeee nollceeekk" şeklinde yaklaşmam.

3. Almayı düşünüpte alamadınız neler var?

Tory burch çanta..1-2 aya işala

4- Kıyafet konusunda takıntılarınız var mı? (Asla beyaz giymem vs.)

Kırmızı giyemiyorum. (Çanta ayakkabı dahil)

5- Nefret ettiğiniz huylar ya da nefret ettiğiniz insanlar?

İkiyüzlülük, saygısızlık, içinde bulunulunan ortama uygunsuz davranmak, yalan söylemek, karşındakini aptal yerine koymaya çalışmak.
Ayrıca kraldan çok kralcı olan, kendi aklını kullanarak düşünebilme, sorgulayabilme ve karar verebilme eylemlerini gerçekleştiremeyen insanları öldürmek yasal olsa bir saniye bile düşünmem.

6- Sizi en net tanımlayan kelime hangisi?

Eşsiz. ( = Mütevazi) :)

7- Hayata yeniden gelme şansınız olsa, hangi ülkede doğmak isterdiniz?

Doğru karar verebilmek için daha çok yer görmem lazım. Fakat kesinlikle Almanya değil.

 8- Tek başına bir insan keyif almak için neler yapabilir?

Kitap okur, dizi ızler, düsünür, durur. (Evet, durur)

9- Nikah masasında evleneceğiniz kişiden "Hayır!" cevabı alsanız?

Neden boşa masraf yaptıgımızı sorgularım heralde. Sonra da babamın koluna girer kafam yukarda ortamı terk eylerim.

10- Ölümden sonra var olan hayata inanıyor musunuz?

Bazen evet, bazen hayır.

11- Sizi yazmaktan soğutan olaylar?

Neden yazdın, kimin için yazdın vs gibi sorular.

12- Kendinize robot bir sevgili yapıyorsunuz, ona hangi özellikleri eklemek isterdiniz?

Sevgili olmanın, hayatı paylaşmanın ne anlama geldiğinin farkındalığını.

13- İnsan kaderini mi yaşar, kaderini mi yazar?

Kendi aldığı kararların kontrol edilemeyecek sonuclarını yaşar.

14- Aklınıza ik gelen ingilizce kelime hangisi?

Confidential.

15- Bir kitap yazsanız, adı ne olurdu?

Ortaya ne cıktıgına baglı olarak değişir.

16- Blogger olmasa, şu an gerçekleştirdiklerinizi nerede gerçekleştiriyor olurdunuz?

Kendime ait satın alınmış olan bir internet sitesinde.

17- Birinden hoşlanıyorsun ama hoşlandığın kişi en yakın arkadaşından hoşlanıyor, arkadaşınsa boş değil ona karşı. Ne yaparsın?

Kalbime gömerim o zaamaaaannnnn...

18- İnternette sahip olduğunuz ilk takma isim neydi?

SarıBela.. Yas 13. Hos gorun.


Okuyan var mı , kaldı mı pek bilmiyorum blogumu ama okuyan herkes kendini mim'lenmiş sayabilir. :)

Mucka muck

29 Ocak 2013 Salı

"Flamme bin ich sicherlich"

Bir alev yandı önce avuçlarımda.
Ve onu kelimelerim takip etti.
Çoktandır kavgalıydım cümlelerimle.
Kimlerde iz bırakmış alevim?
Nietzsche'nin dediği gibi ; "Flamme bin ich sicherlich"

Mesnevi olmalı iki kişi arasındaki aşk biraz biraz. İlahi kurallara uyulmalı. İki kişinin kuralları benzer olmalı. Davul bile dengi dengine. Ahenksiz olur sonra vuruşlar.
Herşeyin kaynağı o ahenk.

Yakınlaştıkça yabancılaşıyor insanlar. Hep uzaktakiler tanıdık geliyor bana. O tanıdıklık çekiyor önce kendine. Sonra kayboluyor o aşinalık. Gözlerde karaltılar oluşmaya başlıyor. Karaltılarımız yabancı kalıyor birbirine. Garip bir ironisidir bu da hayatın.

Bizim nesil sömürüyor ilişkileri. Herkes gizli gizli birer romantik büyütüyor içinde geçmiş zamanlara ait. Yalnızlığa gömüyor sonra onu. Oyalanıyor tanıdık sandığı limanlarda. Şimdilerde hiç bir romantik aynı sayfaya çizik atamıyor. Bizi bu hale kendimiz soktuk. Kendimizi birilerine açtığımızı sanarken, kapatıyoruz karanlık zindanlara benliğimizi, kalbimizi. Aslolan budur.

Bir tabak yemek gibi tüketiyoruz kendimizi, aşkımızı, ruhumuzu. Bir ruhsuzluk hakim oluyor sonra bize. Materyalist dünyanın idealist aşıklarıyız hepimiz. Oysaki aşkta ideallere yer yoktur. Çarpık kavramlarla devrik ilişkiler içindeyiz. Farkettiniz mi?

"Onu gördüğüm zaman anladım hayatımı geçireceğim insan olduğunu." cümlesi kaç tane yalan barındırıyor? Hiç düşündünüz mü? Ama parmağa o yüzük takılınca, söylemesi hoş geliyor işte.
Kimse de çıkıp diyemiyor; "Yaşlılığımı yalnız yaşamaktan korkuyorum aslında ben."
Olay bundan ibaret çoğu zaman.

Soran olursa hepimiz yalnızız, hepimiz sevgi açıyız. Soran olursa hepimiz doğru insanı arıyoruz. Soran olursa hepimiz herşeyimizi veririz sevdiğimiz uğruna. Aslında sevgi bunu ön koşul olarak dayatmıyor bize. Okuduğumuz satırlardaki sahtelikleri o kadar çok taklit etmeye programlanıyoruzki, bir kere de çıkıp adam akıllı sevemiyoruz karşımızdakini. Ya da izlediğimiz filmlerdeki o mutlu sonlara o kadar hasretizki, o varolmayan anlara ulaşmak için katlanır oluyoruz çoğu zaman karşımızdakine.

Oysaki kabul etmemiz gereken tek şey, insan olduğumuz.
İnsanoğludur bu, iradesizdir, zayıftır, taklitçidir, ve dürüst asla değildir.

Kaç kişi söyleyebilirki, toplum tarafından yoğurulmamış ufak bir bebeğin masumiyetiyle gösterdiğini sevgisini?
Beklentilerimiz karşılansın diye yalandan sevgi kırıntıları serpiştiriyoruz yanımızdaki yabancılara.
Bazen tutuyor, bazen tutmuyor.
Çoğu zaman tutmasa da, biz hep tutmuş gibi davranıyoruz.
O kandırıkçı satırların, o yalan mutlu sonların uğruna.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bir Cümle Daha

 
Bazen eski bir alışkanlıkmış gibi çalışmaya başlıyor parmaklarım. Oysa ne kadar da yabancılaşmışım harflerime. Üstelik klavyemin bir sesi vardı beni sakinleştiren.
 
Bazen anısı kalmış duygulara dokunuyor aklım. O anlardaki saflığı hisseder oluyorum. Sonra geldiği gibi gidiyor. Her ilişkide bir uyanma anı vardır çünkü. Kayboluyor flu duygular. Rüyalar sonlanıyor. Dedim ya, uyanıyorsun. Oysa kimse uyanmak istemez.
 
Sonra uyunmuyor böyle yarım böyle eksik. Ve böylesine sessiz.
Bir sigara yakılıyor uyku öncesi sohbetlerin yerine.
Kanserli duygularıma dokunuyor o sigaranın dumanı. Hep daha da kasvetli. Bense hep daha kuvvetli çekiyorum içime.
Bir üflersen yıkılacağım oysa ki.
Bir cümle daha kurarsan geleceğim.
 
Ve eğer ben, bir cümle daha susarsam, sen yine gideceksin.