29 Ocak 2013 Salı

"Flamme bin ich sicherlich"

Bir alev yandı önce avuçlarımda.
Ve onu kelimelerim takip etti.
Çoktandır kavgalıydım cümlelerimle.
Kimlerde iz bırakmış alevim?
Nietzsche'nin dediği gibi ; "Flamme bin ich sicherlich"

Mesnevi olmalı iki kişi arasındaki aşk biraz biraz. İlahi kurallara uyulmalı. İki kişinin kuralları benzer olmalı. Davul bile dengi dengine. Ahenksiz olur sonra vuruşlar.
Herşeyin kaynağı o ahenk.

Yakınlaştıkça yabancılaşıyor insanlar. Hep uzaktakiler tanıdık geliyor bana. O tanıdıklık çekiyor önce kendine. Sonra kayboluyor o aşinalık. Gözlerde karaltılar oluşmaya başlıyor. Karaltılarımız yabancı kalıyor birbirine. Garip bir ironisidir bu da hayatın.

Bizim nesil sömürüyor ilişkileri. Herkes gizli gizli birer romantik büyütüyor içinde geçmiş zamanlara ait. Yalnızlığa gömüyor sonra onu. Oyalanıyor tanıdık sandığı limanlarda. Şimdilerde hiç bir romantik aynı sayfaya çizik atamıyor. Bizi bu hale kendimiz soktuk. Kendimizi birilerine açtığımızı sanarken, kapatıyoruz karanlık zindanlara benliğimizi, kalbimizi. Aslolan budur.

Bir tabak yemek gibi tüketiyoruz kendimizi, aşkımızı, ruhumuzu. Bir ruhsuzluk hakim oluyor sonra bize. Materyalist dünyanın idealist aşıklarıyız hepimiz. Oysaki aşkta ideallere yer yoktur. Çarpık kavramlarla devrik ilişkiler içindeyiz. Farkettiniz mi?

"Onu gördüğüm zaman anladım hayatımı geçireceğim insan olduğunu." cümlesi kaç tane yalan barındırıyor? Hiç düşündünüz mü? Ama parmağa o yüzük takılınca, söylemesi hoş geliyor işte.
Kimse de çıkıp diyemiyor; "Yaşlılığımı yalnız yaşamaktan korkuyorum aslında ben."
Olay bundan ibaret çoğu zaman.

Soran olursa hepimiz yalnızız, hepimiz sevgi açıyız. Soran olursa hepimiz doğru insanı arıyoruz. Soran olursa hepimiz herşeyimizi veririz sevdiğimiz uğruna. Aslında sevgi bunu ön koşul olarak dayatmıyor bize. Okuduğumuz satırlardaki sahtelikleri o kadar çok taklit etmeye programlanıyoruzki, bir kere de çıkıp adam akıllı sevemiyoruz karşımızdakini. Ya da izlediğimiz filmlerdeki o mutlu sonlara o kadar hasretizki, o varolmayan anlara ulaşmak için katlanır oluyoruz çoğu zaman karşımızdakine.

Oysaki kabul etmemiz gereken tek şey, insan olduğumuz.
İnsanoğludur bu, iradesizdir, zayıftır, taklitçidir, ve dürüst asla değildir.

Kaç kişi söyleyebilirki, toplum tarafından yoğurulmamış ufak bir bebeğin masumiyetiyle gösterdiğini sevgisini?
Beklentilerimiz karşılansın diye yalandan sevgi kırıntıları serpiştiriyoruz yanımızdaki yabancılara.
Bazen tutuyor, bazen tutmuyor.
Çoğu zaman tutmasa da, biz hep tutmuş gibi davranıyoruz.
O kandırıkçı satırların, o yalan mutlu sonların uğruna.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bir Cümle Daha

 
Bazen eski bir alışkanlıkmış gibi çalışmaya başlıyor parmaklarım. Oysa ne kadar da yabancılaşmışım harflerime. Üstelik klavyemin bir sesi vardı beni sakinleştiren.
 
Bazen anısı kalmış duygulara dokunuyor aklım. O anlardaki saflığı hisseder oluyorum. Sonra geldiği gibi gidiyor. Her ilişkide bir uyanma anı vardır çünkü. Kayboluyor flu duygular. Rüyalar sonlanıyor. Dedim ya, uyanıyorsun. Oysa kimse uyanmak istemez.
 
Sonra uyunmuyor böyle yarım böyle eksik. Ve böylesine sessiz.
Bir sigara yakılıyor uyku öncesi sohbetlerin yerine.
Kanserli duygularıma dokunuyor o sigaranın dumanı. Hep daha da kasvetli. Bense hep daha kuvvetli çekiyorum içime.
Bir üflersen yıkılacağım oysa ki.
Bir cümle daha kurarsan geleceğim.
 
Ve eğer ben, bir cümle daha susarsam, sen yine gideceksin.