25 Şubat 2010 Perşembe

BİR

Bir özel isim, anlamsız harflerden oluşan, büyük anlamlar taşıyan bir isim..Belirsiz, sisli..Bir isim, bir var bir yok..
Bir umut, küçüçük bir ışığı olan bir umut.Bazen imkansız, bazen kaybolan hatta. Bir umut, umutsuz olan.
Bir aşk, öncekilerden farklı bir aşk. Geçmişi silen, insanı midesizleştiren. Asla kabul etmeyeceklerini kabul ettiren bir aşk.
Bir öfke, yakan, kavuran bir öfke. İçinden atamadığın, ifade edemediğin. Paylaşmaya bile hakkının olmadığı bir öfke.
Bir gözyaşı, kardeşi olmayan yalnız bir gözyaşı.Aktığında kimsenin görmediği. Kimsenin silmek istemediği bir gözyaşı.
Bir isyan, zamansız, yersiz bir isyan. Şimdilik seni susturan. Kelimelere dökmek istemediğin bir isyan.
Bir sessizlik, ağır olan. Seni yavas yavas nefessiz bırakan. Kimsenin soluk olmadığı bir sessizlik.
Bir kahkaha, gizli anlamları olan. Digerlerininde katıldığı, esprilerin karıştığı. Üzüntüleri saklayan bir kahkaha.
Bir bakış, insanı hareketsiz bırakan. Herkesten gizli olan. Senden kaçak olan bir bakış.
Bir hayat, hatalar barındıran. Pişmanlıkları olan. Seni güvenilmez yapan bi hayat.

Son kez, bir aşk asla başlamayan. Sonu başından belli olan.Bir aşk, başlarsa sonu olmayacak olan..Belki de başlamadan bitecek olan bir aşk.

19 Şubat 2010 Cuma

O kadar

Bazen canınız o kadar acır ki, göz yaşlarınız bile akmaz olur. İnsanlar sorar konuşmaya başlamak istemezsiniz. Göz yaşlarınız akmaz ama bilirsiniz içinizdedir onlar. Konuşursanız bilirsiniz akacaktır o yaşlar.Yalnız kalırsınız sonra. Kaçarsınız. Konuşmaya başlayıp anlayanlara, ağlarsınız delicesine. Kapıyı zorlar biri. Açarsınız kim olduğunu bilmeden.Durursunuz yaşları saklayıp. İçinizdeki kapıları kilitleyip. Hoşuna gider üzülmeniz. Siz üzüldükçe, o, şirin cümleler kurar. Unutuverirsiniz bir anda 10 dk öncesini.

Bazen canınız o kadar acır ki, sizi üzene sarılıp ağlamak istersiniz. Hakkınız olmaz ama. Hak vermez. Sizi üzmelerinin karşılığını merak eder. Bilmez ona karşılık vermek istemeyecek kadar sevmiş olduğunuzu çoktan. Bir de gider yapar bunun farkında olmadan. 'Sen bana yaparsan ben daha fazlasını da yaparım.' Ana fikir budur ondaki. İstemezsiniz bile karşılık vermek. 'Bir şey olmayacak. O kadar üzüldüm ki, geri dönüşü bile olmayacak.' diye garanti bile verirsiniz.
'Harbi mi?' der sadece. Gülersiniz..Harbi

Bazen canınız o kadar acır ki, yakar. Yanar içiniz. Kimse söndürmez. O hala inanmaz acıttığına. O hala inanmaz ne kadar hazır olduğunuza. O hala inanmaz, senin için senden değerli olduğuna. O hala inanmaz başkasının yalan olduğuna. İlk defa korkarsın. İlk defa kendi geçmişine saldırırsın onun için. O hala inanmaz. O hala bilmez bahanelerinin ortadan kaldırılabileceğine.

Bazen canınız o kadar acır ki, uzaklaşmak bile ilaç olmaz. Yanına gidersiniz yana yana. Gelince izin verirsiniz dokunmasına, her şeyi unutarak.

Bazen canınız o kadar acır ki, kendi yarattığınız hayallere sarılırsınız..Sanki gerçekmiş gibi, ya da gerçek olabilecekmiş gibi.
Bazen canınız o kadar acır ki....

17 Şubat 2010 Çarşamba

Devil, The Evil

Devil, The Evil. Yok, yok korku filmi gibi bir yazı olmayacak bu. Bir hikaye var sadece aklımda, hayali olan. Bazı bazı ben olan, bazı bazı o, bazı bazı tanıdık bile olmayan. Anlatmaya korktuğum bir hikayem var benim. Birileri okuyunca utanacağım bir hikaye hemde.Okununca beklenti içinde olduğum sanılacak çünkü. Hayır hayır sanılmasın. Yok beklentim benim. Belki birileri üstüne alınacak. hayır hayır alınmasın kimse üstüne. Mesaj göndermeye çalışmıyorum. Sadece bir hikaye işte, belki de asla gerçeğe dönüşmeyecek bir hikaye hemde. Belki de sadece bir masal. Ne tamamen gerçek, ne de tamamen yalan. Belki kahramanları bile hayal ürünü olan bir hikayenin masalı var aklımda.


'Sana güvenmek için zamana ihtiyacım var.' dedi çocuk. Kız, sanki küçük bir çocuk annesine soruyormus gibi 'Ama bu kadar mı güvenilmezim?' dedi.
'Hayır' dedi çocuk. 'Hayır, güvenilmez değilsin, Sen sadece Sensin. Sen olman yeter.' Kabul ediyor kız. Zaman tanıyor umutla. Öyle karar veriliyor. İsyanlarını bile susturuyor. İnaniyor çünkü bir gün tamamen mutlu olacaklarına, boşlukları beraber dolduracaklarına.

Çocuk, sıfatlardan kaçarken, herkes onları sıfatlandırmaya basladı. Çocuk karşı gelmedi, ama kabul de etmedi. Açıklamalarla savaşan kız oldu.
'Askım demek istiyorum.' Kız en büyük sırrını veriyormuş gibi fısıldadı. Suskunluk girdi odaya, kapalı kapıyı yavaşça aralayarak. 'Ama karşılığı olmayacaksa üzülürüm.'
'O zaman deme' dedi çocuk. Karşılık alamamaktan, daha ağır olandı bu. Çocuk yine bulmuştu daha kırıcı olmanın yolunu. 'Lütfen yine başlama.'

Kız bütün yolları kapatsa da, çocuk kaçacak yol buluyordu yinede. Onlarca yolu vardı çocuğun. Biri kapansa diğerinden gidiyordu. Kız hepsini birden kapatamıyordu. Yetişemiyordu. Hem ne yapsa yetmiyordu çocuğa. Çocuğa yetmiyordu kızın onu olduğu gibi seviyor oluşu, üstelik daha 'Seni Seviyorum' bile dememişken. Sözcüklerine inanmıyordu kızın. Davranışlarından, ayrıntıdaki yanlışları yakalıyordu ısrarla. İnanmıyor çocuk, inatla inanmıyor. Kız, tam oluyor, tam seviyor derken, yine sevmediğini söylüyor çocuk. Düşüyor kız, her geçen gün umudunu yitiriyor. Dayanıyor yine de. Zaman veriyor. Hangi ara, çizelgede bu kadar öne geçtim?

Kovdu suskunluğu sonra kız. Ağlamadı bu sefer. Üzüldüğünü bile belli etmedi. Onun yerine kendini An'a bırakarak öpücüklerle uyuyakaldı. Hiç bırakmadı çocuk onu uyurken. Hem kız artık korkarak da uyanmıyor uykusundan. Kız daha önce kimseyle bu kadar uyumlu uyumamıştı. Kocaman yatakta, küçücük yerde sıkışmaktan hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Hem daha önce hiç uykuda öpücük gelmemişti kendisine.

Ama iste bu ben yetersiz kalıyor bazen. Ya da yetersiz kalan o oluyor. Hem bu ben, karda yürüyüp ayak izlerini bırakıyor ortalık yerde. Hiç gizli oynamıyor ki oyunlarını. Oynayamıyor. Gizleyemiyor. Hem kardaki izlerde silinmiyor zaten. İstemiyor bu ben kötü olmak, ama yine de 'Devil, The Evil', işte bu ben oluyor zihinlerde. O sıfat hiç ölmüyor. İsmim 'güvenilmez' den de öte oluyor.

16 Şubat 2010 Salı

Sabahlari uzak olsam hayattan

Yine huysuz uyandim bugun. Uyanmayacaktim aslinda ama vicdanim rahat vermedi. Vicdanima kitlendim. Yine yapilacak isler var. O gozunu actiysan, hele bir de o yataktan ciktiysan, baslayacaksin zorunluluklarinla savasmaya. Kahvalti yapmak bile zorunlulugun senin, yoksa kafan calismaz. Gerci calissa ne olur? Ne degisir? Hem hayatta beklemez zaten senin uykundan ayilmani. Kendi yarattigim sorunlar olmasa mutluyum aslinda ben bugun. Hem huysuz hem de mutlu. Bu iki sifatin anlamini barindiran bir kelime bulmak lazim bak simdi. Gerci yarattigim sorunlar olmasa geriye ne kalir diye dusunmekteyim zaman zaman. Oldurmeyen hakkaten guclendiriyormus insani. Sorunlarin cozumunu beklerken sabrinin sinirlarini zorlamak acaba deger mi o cozume ulasmaya? Ya da cozumsuz kalsa mesela her sey. O cozumlere ulasmak icin hic bir sey yapmasak. Agir bir belirsizlik olsa omuzlarimizin ustunde. Belirsizligimizle bile savasmasak. Biz dursak kendiliginden gelir mi bekledigimiz?
Sevmesekte belirsiz, cozumsuz olmayi altinda ezilmesek o agirligin. Mola versek azicik. Ama her seye ara versek. Oldugumuz yerde, hareket etmeden. Zaman alir o belirsizligin gitmesi belki ama ya bizden slklLlp giderse. Ya bekledigimiz kendiliginden gelirse. Neyse, bu gun de mola yok. Uyandiysan, o yataktan ciktiysan kaybettin bile mola hakkini. Simdi savas dur, kendi dusuncelerinle. Sende olmayan cevaplari ara dur. Ama asla sorularini sorama bekledigine, istedigine.
Gunluk kivaminda bir yazi oldu bu. Begenmedim. Olmadi bu cocuk, olmadi bu yazi. Gidiyorum.
Evet evet ciktim.

- Posted using BlogPress from my iPhone

15 Şubat 2010 Pazartesi

312

Bir sayım var benim. Ben secmedim. Tutmadım bile içimden. Uğurludur belki. Daha uğurunu göremedim. Belki de gerçekten bakmadım görmek için. Uğurlu olduğunu düşünmek istiyorum, çünkü senelerdir peşimde o sayı benim. Eğer uğurlu sayım degilse, çok hastalıklı bir sayı. Gerçi uğurlu sayılar hep 0-10 arası olur normal insanlar için. Ruhu var sanki. Onun ruhu, benimkini takip ediyor. Hayatımı bir şekilde etkiliyor her karşıma çıktığında.

Sanki özel bir bağ var o sayıyla aramda. Hani bazı insanlar vardır insanlar için. Belirlidir o kişiler. En beklemediğin anda karşına çıkarlar. Bir his gelir önce, o gün sanki onu göreceksindir ama önemsemezsin. İnsanlar hislerine pek önem vermezler zaten. Sonra bir tesadüf eseri denk gelirsiniz. Benim için öyle bir insan yok. Bu sayı var sadece. Bazen okuduğum bir kitapta karşıma çıkıyor bazen bir filmde bazen de saate baktığımda o sayı orda. Benim için neyi temsil ettiğini çok merak ediyorum. Hani dile gelsin o sayı da benden ne istediğini açıklasın diye bekler oldum son zamanlarda.

Eskiden korkardım o sayıyı görünce etrafımda. Artık alıştım varlığına. Barıştım sayıyla. Benim sayım yaptım. Dedim 'Madem kurtulamıyorum senden. O zaman gel benim ol.' Küçük bir yavru köpek gibi. Hani sokakta yürürken, azıcık seversiniz o canlıyı. Sonra ne yapsanızda gitmez yanınızdan eve girene kadar. Sizinle yürür, sizinle koşar. Bu sayı da öyle işte gözlerimi ne kadar kapasamda, kirpiklerimin altından sızıp kendini göstermeyi başarıyor.

Galiba, sonunda deliriyorum. Evet evet kesin deliriyorum. Oturdum sayıyla konuşur oldum. Onu anlamaya çalışır oldum. Kendi kendime konuşmayı tercih ederdim. Kendimi anlamayı tercih ederdim. Değişik bir kılıkta geldi bu delilik bana.

Evet evet sonunda bu da oldu..Delirdim ben..Sayende 312..

Bir Hal

Bir hal ki bu bendeki bazen tahammul edemiyorum insanlara. Sonra o tahammulsuzlukten de sıkılıp kendime dayanamamaya başlıyorum. Zaten hiç bir neden bulamazsam, kendi varlığımın yokluklarını sorun haline dönüştürüyorum. İsmimin, sıfatına saldırıyorum en çok ben bu aralar.

İnsan hep en yakınındakilere sinirlenirmiş en çok. İnsan hep en yakınındakilere kızıp, onlara kırılırmış. Biri eğer yanından gitmek istiyorsa tutamazmış insan. Üstüne gidip bahane bulma çabasına sokarmış karşı tarafı. Ama karşı taraf yok aslında bu oyunda. Oyunu yaratanda benim, oynayanda. Hilesiz bir oyun bu sefer bendeki. Diğerlerine karşı söylediğim yalanlardan vazgeçiyorum sırayla. Dürüstlüğüm bile yetmiyor. Hem insan seviyorsa, gitmesine izin verecek. 'Gitme' demeyecek. Geri dönüp dönmeyeceğini merak edecek, ama demeyecek 'Gitme'. Hem belki
durum o kadar da karışık değildir. Belki bir gun gidenler de döner. Hep öyle olmadı mı zaten? Bu sefer değil. Bu sefer gerçekten çok zor gideni beklemek. Hem ya dönmezse? Ya 'Zaman' hiç yeterli olmazsa?

Ben kendime hilesiz kurallar koymaya calışırken, 'Seni Seviyorum' demek daha da zorlaşıyor. Uzun zamandır çıkmıyor o iki kelime. Çünkü bu sefer çıkarsa gerçek olacak. Alışkanlıktan ya da zorunluluktan söylenmemiş olacak. İşte bu yüzden, karşılık gelmezse çok yakacak. Diğerlerine söylenen kadar yalan olmayacak bu sefer. O kadar gerçek olacak ki o iki kelime, acıtacak. Daha söylerken bile acıtacak. Daha söylerken bile beklenti içine girecek insan. İnsan ne zaman beklenti içine girerse, işte o zaman karşılık alamaz hem. Hayat'ın bize hilesi budur işte:

Beklemediğin anda, beklemediğin şeyler olur. Tam umudunu kaybettiğin zaman. Bazen çok geç olur hatta.

Yorulacak sonra insan, o kelimelerin verdiği acıdan. Yorulacak ne kadar gereksiz olsa da o sonu gelmeyen beklentilerden. Ne tepki vermesi gerektiğini bilmediği an'lardan uzaklaşmak isteyecek. Hem susturmayı da başardı aslında bu insan kendini. Konuşmuyor, çünkü konuşsa da bir şey değişmiyor.

Gidemiyor zaten kendisi olarak. Bir parçasını bırakacak arkasında eğer giderse. Gidemiyor işte.

Kalmak yorsa da, şimdilik gidemiyor.

12 Şubat 2010 Cuma

Manasi yok aslen

Hayatim dururken bir anda hareketleniyor. Yasadiklarimdan cok, beni sarkilar etkiliyor. Insanlar muhabbet ediyor yanibasimda, bense olmayanin merakindayim. Ismini soylerken heyecanlandigimi caktirmiyorum gibi gibi. What the fuck! Insanlar pek umurumda degil benim. Keske olsa, manasi olurdu o zaman. Boyleyken pek manasi yok. Ne soyledikleri tutuyor birbirini nede hareketleri. Ne cok sarki var beni anlatan. My pain is self chosen zaten hem. Istiyorum diye uzuluorum. Istemesem uzulmem. Bir kere de onun için üzülürüm. Iki olumsuz birbirini olumlu eder mi acaba? Diyelimki uc olumsuz var. O zaman sictik. Geriye negatif kalir. Sifira sifir elde var eksi bir. Hic arkada kalmadi gozum,simdiki gibi. Ileriye gitmek istiyorum ama yanimdan gelen olmuyor. Tek basina cekilmiyor o yol. Tek basina gidilmiyor. Hem cok sıkıcı tek basina yolculuk. Neler neler var aklimda aslinda. Aklimdaki cumleleri yazmaya yetisemiyor ellerim.


- Posted using BlogPress from my iPhone

11 Şubat 2010 Perşembe

O da güzel

Ne yazacagimi bilmeden basliyorum bu yaziya. Demin cümleler vardi aklimda,anlamsiz kelimelerden olusan, büyük anlamlar tasiyan cümleler. Unuttum simdi hepsini. Belkide o kadar da anlamli degillerdir.

Bazilari içinden geldigi gibi davranir askta. Hep kaybedenler, içinden geldigi gibi davrananlardir oysaki. Kimse kazanamaz sevdigini oyunlar oynamadan. Kalabaliga gerek yok, birden fazla insan olan yerde olacak bu taktikler. Hayatin degismez kurali. Kabul etmiyorum ben bunu. Kabul etmedikçe kaybediyorum. Kayiplarim kazanç oluyor zaman zaman. Tecrübe diyorum bunlara. Insan hatalarindan ders alir. Ben almiyorum. Her tekrarladigim ayni hatadan yeni bir seyler ögreniyorum. Yada ögrendigimi saniyorum. Bu yalanla basa çikiyorum kayiplarimla. Diger yalanlarin yaninda küçük kaliyor bu kandirmaca. Bu yalanla, kendi içimde büyüdügümü sandigim her an, insanlarin gözünde küçülüyorum. Pek umursamiyorum artik. Karakterimin daha oturmamis oldugu dönemlerde umursardim. Simdi büyüdüm sanirim. Korkutmuyor insanlarin gözlerindeki bakislar artik. Ne istedigimi biliyorum insanlardan ya da hayattan. Bazilari gıptayla bakiyorlar bana. Hiç bir yorum sarsamaz beni saniyorlar. Güçlü oldugumu düsünüyor hayata daha genis pencereden bakabilenler. Bazilari ise anlamiyor. Anlamayanlara üzülüyorum içten içe, benim kadar cesaretli olamadiklari için. Bir gün herkes benim gibi olacak saniyorum. Bir gün herkes anlayacak. Ama olmayacak. Bazilari hep küçük kalacak. Bazilari hep dar pencerelerden bakacak hayata. BAzilari hiç büyümeyecek. Gelip geçecekler ama gelip geçtiklerini bile farketmeyecekler. Simdi üzüldügümden belki daha az üzülecegim o zaman onlara. Ve gittikçe umursamaz olacagim. Büyümelerine bile yardim etmeyecegim. Aslinda yasadiklari o hayatta güzel ve de kolay..