18 Mayıs 2010 Salı

Üç nokta...

Bir gemideyim önce, kontrol bende. İstediğim her yere gidebiliyorum. İdare bende, kaptan bile değilim üstelik. Bırak gemi yönetmeyi daha aslında kendi hayatımı bile yönetemiyorum. Kıyıları görüyorum. Beni bekleyen insanların yüzlerini bile seçebiliyorum. Bende onları selamlıyorum. Sonra bir başka gemi, güvertede bir isim. değiştiriyorum rotamı, ona doğru gitmeye çalışıyorum. Ulaşamıyorum ama, asla yetişemiyorum. Kıyıdakiler gülerek izliyorlar bizi. O isim, bir yaklaşıp, bir uzaklaşıyor.

Sonra bir şarkı duyuyorum. Gözlerimi açıyorum. Bir şarkı varki, yüreğime işliyor. Duygusal falanda değil üstelik. Sıfatı özel. İsmi özel. Kendi gerçekliğime dönüyorum. Burda da değişen bir şey yok aslında. Bir yaklaşıp bir uzaklaşıyoruz birbirimizden. En güzel anlarımı bozan kelimeler var hep havada. İnsanlar yine gülüyor hatta. Kimisi yardım etmeye calışıyor. Yardıma ihtiyacımız varmış gibi. Her kafadan bir ses çıkıyor. Düşüncelerimi bastırmayı başaramıyorlar yinede. Kendi karmaşamda kayboluyorum her defasında. Yüreğimdeki dağınıklığı toplayan yine ben kendim oluyorum.
Sonra bir anda gülüşlerim bile değişiyor. Kıkırdıyorum zorlanmadan, bir nedene ihtiyac duymadan doyasıya tadıyorum mutluluğu, onun kollarında. Bu sefer gerçek olsun, bu sefer gerçek kalsın.

Hiç bir söz vermedik birbirimize. Bırakmamak için bile sarılmadık. Eğleniyorduk. Cidden olabilceğini bile düşünmedik, ama ayrılmadı ellerimiz. Kimisi anlamadı. Anlatmaya çalışmadık. Uyandığımda, gülen gözlerini gördüm, her şeye yetti.
İşte o anda gerçekliğim, geri dönülemez bir şekilde değişti. Bazen olmuyor, bazen gitmiyor. Vazgeçmiyorum, vazgeçmiyor. Yine dönüyoruz birbirimize. Öpücükleriyle can buluyorum.
Yine sarıyor beni kollarıyla, bu sefer bırakmamak üzere...

Hiç yorum yok: